Monday, December 2, 2019

Uygarlığın Çöküşe Uğradığı Topraklarda Bir Gazeteci: Kemal Batur


Uygarlığın Çöküşe Uğradığı Topraklarda Bir Gazeteci: Kemal Batur
Kaynak: bariskop.wordpress.com röp




ABD’nin Irak’ı işgal sürecini yerinde takip eden gazeteci Kemal Batur, 62 gün boyunca görev yaptığı bölgede, yaşadıklarını ve izlenimlerini “Musul Yanıyorken Haberciler Ateş Altında”adıyla kitaplaştırdı. Batur ile Fam Yayınları‘ndan yeni çıkan kitabı ile çatışmalı bölgelerdeki gazetecilik faaliyetleri ve Ortadoğu’daki gelişmeler hakkında konuştuk. Haber takibi sırasında araçları taranan ve parmağı kopan Batur, yapılan bu saldırının kendisini gazetecilik yapmaktan alıkoymadığını dile getirirken; Afrin’e yönelik askeri operasyonu takip etmek istediğini fakat “Orada yapacağım işleri Türkiye’de yayınlayacak mecra bulamayacağımı bildiğim için vazgeçtim” diyerek; medya üzerindeki baskıya da dikkat çekti.
1990 yılında henüz üniversitede birinci sınıfta iken Sabah gazetesinde gece muhabiri olarak işe başlayan ve sırası ile SabahATVKanal DStar TVNTV ve Flash TV‘de muhabir ve kameraman olarak da çalışan Kemal Batur farklı yazılı basın mecralarında da görev yaptı. 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgalini Sky Türk televizyonu adına izleyen Batur, yaklaşık iki ay kaldığı bölgede, başına gelenleri ve savaş hakkındaki değerlendirmelerini kaleme aldı.
Batur’a öncelikle Irak’a gitme fikrinin nereden çıktığını sordum. 1994 yılından beri Irak’a gidip geldiğini ve bölgeyi çok iyi bildiğini söyleyen Batur sorumu, “O dönem (2003) yüksek lisans yaptığım için gazetecilikten biraz uzaklaşmıştım. Geri dönüş yapmak istiyordum ve bunun için de sıcak bir bölgeden başlamayı planlıyordum. Dünya gündemini takip ediyordum ve Irak’ta bir savaşın çıkacağını tahmin ettiğim için böyle bir yolculuk yapmak üzere Ocak ayının ortalarından itibaren hazırlık yapmaya başladım” diye cevapladı.
Ticaretle uğraşanlar dışında, bölgeye gitmek isteyenlerin karşılaştığı zorluğa dikkat çeken Batur, “Habur sınırına gittim ve gördüm ki yasal yollardan geçiş yok. Kaçakçılar da en az 2-3 bin dolar para istiyorlar. Diyarbakır’daki bazı gazeteci arkadaşlar bir yol bulmuşlardı. Nusaybin’den Kamışlı’ya geçiyorlardı. Orada KDP bürosuyla irtibata geçiyorlardı. Eşyalar burada bırakıldıktan sonra Irak’a geçiş yapılıyordu. Kamışlı’da bırakılan eşyalar, Dicle Nehri üzerinden Irak’taki Kürt Bölgesi’ne ulaştırılıyordu. Bende bu uzun yolu seçerek Irak’a gittim. Ama her şeyi yasal yaptım. Suriye ve Irak vizesi aldım. Bir gazeteci olarak bölgede yaşananları takip etmek için Irak’a gittim” dedi.
-Kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı peki?
Batur: Başlarda böyle bir düşüncem yoktu. Zaten başımıza neyin geleceğini de bilmiyorduk. Yanımda bir not defterim vardı. Her gün nereye gittiğimizi, nelerle karşılaştığımızı kaydediyordum. Günlük tutuyordum yani. 62 gün orada kaldım ve dönüş yaptıktan sonra tuttuğum notlardan bir şeyler çıkarabilir miyim diye düşündüm. Arkadaşlarım da gazetecilik anılarımı yazmamı tavsiye ettiler. Bunun üzerine kitap yazma fikri ortaya çıktı.
Gazeteci Kemal Batur ile yeni kitabını konuştuk.
-Savaş bölgesinde çalışan bir gazeteci olarak karşılaştığınız en büyük sorunlar neydi?
Batur: Karşı karşıya kaldığımız sorunlar çoktu. Her gün ayrı bir riskti. Birçok arkadaşımız orada öldü. Yaralananlar oldu. Arazide mayına basanlar, çatışma ortasında kalanlar oldu. Savaş bölgelerinde çalışırken çok dikkatli olmak gerekiyor. Ben mesela bölgeye giderken takım elbise giyerek gittim. Pasaportuma tüccar yazdırdım. Musul’da kaldığım otelde kendimi seyyah olarak tanıttım. Hep diğer insanlarla beraber yolculuk yaptım. Çok az taksi kullandım. Gittiğim her yerde İstanbul’daki arkadaşıma nerede olduğumu bildirdim. Türkiye sınırından çıktıktan itibaren karşıma çıkanlara farklı bir meslek sahibi olduğumu ve değişik amaçlarla yolculuk yaptığımı söyledim. Söylediğimin hep tersi istikamette yol aldım. Ortadoğu tehlikeli bir bölge. En ufak bir hata insanın hayatına mal olduğundan çok dikkatli olmak gerekiyor.
-O zaman “böyle çatışmalı bölgelerde görev yapan gazeteciler için öncelik hayatta kalmaktır!” diyebilir miyiz?
Batur: Evet, gazetecilerin önceliği hayatta kalmak. İkinci olarak şunu söyleyebilirim; alanda sizleri yanlış yönlendirmek isteyenler oluyor. Bu kişilere güvenip peşlerinden gitmemek gerekiyor.
Savaş bölgesinde yaşanan trajedilerin büyüklüğüne değinen Batur, çatışmaların insanların yaşamları üzerinde açtığı derin tahribatın, kendisini çok etkilediğini ifade etti. Batur ayrıca, savaş koşullarının daha fazla ekonomik kazanç elde etmek için kimi çevrelerce kullanıldığına da değinirken; “Savaş bölgesinde şöyle bir durum da var. Biz buna savaş ekonomisi diyoruz. Gittiğimiz yerlerde otel ve taksi fiyatları ikiye katlandı. Karaborsa yani. Bu durum büyük bir dezavantajdı” şeklinde konuştu.
“Musul’un hayatımda önemli bir yeri var”
12 Nisan 2003 tarihinde araçları taranan ve Show TV kameramanı Mesut Gengeç ile birlikte yaralanan Kemal Batur, “Hayatımda önemli bir yeri var” dediği Musul’da saldırıya uğradıkları anı anlattı:
“Denetimin olmadığı Musul’daydık. Valilik Meydanı’nda canlı yayın yapıyorduk. Peşmerge ve ABD askerleri canlı yayınımızı kesti. O sırada birisi geldi ve yüzlerce yaralının ve ölünün olduğu bir hastaneden bahsetti. Hastanenin bulunduğu yere gitmek üzere yola çıktık. Bahsedilen bölge Baas milislerinin kontrolündeydi. Bu büyük bir riskti. Ben ve arabamızın şoförü oraya gitmememiz konusunda arkadaşlarımızı uyardık. Fakat yine de denilen yere doğru gittik. Daha sonra tuzağa düşürüldüğümüzü anladık. Silahlı biri havaya ateş açtı. Sonra aracımıza kurşunlar yağdı. O anda hiçbirimiz kurtulacağımızı düşünmüyorduk. Kurşunlardan biri parmağımı parçaladı. Şans eseri oradan hepimiz sağ çıktık ve Erbil’e gittik. Hastane ve doktor yetersizdi. Bizi 5-6 saat sonra Türkiye’ye getirdiler. İlk ciddi tedavimiz burada yapıldı.”
-Yapılan bu saldırı sizi gazetecilik yapmaktan alıkoydu mu?
Batur: Hayır. Bir sene sonra tekrardan gittim. Vurulduğum yerde dahil birçok noktayı gezdim. Bölgede çalışmaya devam ettim.
-Başka nerelerde görev yaptınız?
Batur: İran, Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Libya, Kıbrıs, Azerbaycan ve Güneydoğu’da görev yaptım. Suriye’ye savaş öncesinde de gittim. Savaş çıktıktan sonra da gittim. Beni şaşırtan en büyük şey 2006’da Halep’e gitmiştim. Çok renkli, çok kültürlü ve tarihi bir kent olarak da çok sevmiştim. Farklı etnik ve dinsel gruplardan insanlar vardı. Sonra 2012’de gittim ve insanlar sokak başlarında birbirlerini vuruyorlardı. Ortadoğu’da neyin ne olacağını kestirmek biraz zor.
Zaza Kemal ve Mesut Gengeç vurulduktan sonra
-Bugün olsa yine gider misiniz? Mesela, Afrin’e yönelik gerçekleştirilen askeri operasyonu takip etmek ister miydiniz?
Batur: Tabi ki gitmek isterdim. Fakat, Afrin ile beraber yine öne çıkan gazetecilik şöyleydi: Bir tarafı hiç görmeyeceksin. Herkes gidecek askerin ya da diğer silahlı grupların arkasında duracak ve onlar ilerledikçe sen de onlarla gideceksin. Ama öbür tarafta (Afrin) nelerin olduğunu pek bilmeyeceksin. Afrin’de nelerin olduğunu genellikle yabancı basından takip ettim. Oysa isterdim ki ben de o bölge de olayım. Ama bu büyük bir riskti. Çünkü Türkiye’de bunun hukuki, fiziki hatta cezaevi boyutu var. Aslında bunlardan korkmadım. Yalnızca bir nedenle istekli davranmadım. O da şuydu: O kadar risk alıp gideceğim ama yapacağım işleri Türkiye’de yayınlayacak bir mecra bulmakta çok zorlanacağımı kesin olarak biliyordum. Yoksa giderdim.
-Bu tarz yerlerde genel olarak karşılaştığımız ve basına olan güvenin sarsılmasına neden olanların başında da “iliştirilmiş gazetecilik” geliyor. Görev aldığınız süre zarfında böyle bir durumda kaldınız mı?
Batur: Her zaman sivil ve kendi başıma idim. Sadece gazetecilerle arkadaşlık yaptım. Amerikan tarzı iliştirilmiş gazetecilik yapmadım. Türkiye’deki süreç, farklı konumda bulunanları hedefe koyan ve onlara imkan tanımayan bir süreç.
-Kitabınızı kime, neden ithaf ettiniz?
Batur: Kitabımı, beraber birçok şeyi paylaştığım ve kendisini çok sevdiğim BBC Tahran muhabiri Kaveh Golestan’a adadım. Kendisi, 2 Nisan 2003 tarihinde, Süleymaniye’nin güneyinde bulunan Kifri’de mayın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Anısı yaşasın istedim.
-Daha çok savaşın maddi sonuçlarına yönelik haber yapan yani, “şu kadar kişi öldü, şu kadar kişi yaralandı” gibi yalnızca çatışmaların neden olduğu sayısal kayıplara değinen ve savaşın çok boyutlu yıkıcılığına yer vermeyen gazetecilik(!) anlayışı hakkında neler düşünüyorsunuz?
Batur: Özellikle 2007’den sonra medyanın yapısının değişmesiyle beraber yeni bir gazetecilik tarzı doğdu. Buna göre araziye insan göndermek yok. Önceden çatışmalı bölgelere gidip, alandan habercilik yapıyorduk. Şimdilerde ise bölgeyi hiç görmemiş kişileri bir stüdyoda toplayıp bölge hakkında yorum yapması isteniyor. Onların amaçları zaten bilgi vermek değil, toplumu manipüle etmek. Afrin operasyonu üzerinden konuşursak eğer yine gördük ki; televizyonların birbirinden farkı yok. Ortadoğu’da her şey insan canı üzerinden sayılmaya başlandı. Biz, oradaki insanların gündelik yaşamlarını, göç hareketlerini, yaşadıkları zorlukları vs. birçok durumun haberini yapardık. Şimdiler de ise bu tarz habercilik yapanların da gücü kısıtlı. Bölgeye gidemiyorlar maalesef.
-Bölgede görev yapacak ya da yapmak isteyen meslektaşların ve gazeteci adayları için önerilerin var mıdır?
Batur: Öncelikle bölge hakkında çok iyi okumalar yapılmalı. Çünkü çok zengin kültüre sahip bir bölge. Dillere, dinlere, halklara karşı ilgi duyulmalı. Tarihi, mimariyi ve savaşları iyi okumalılar. Coğrafyayı iyi bilmek ve takip etmek gerek. Bunun gibi belli bir birikime sahip olunduktan sonra da sürekli hareket halinde olunmalıdır.
-Bölgede uzun yıllar bulunmuş biri olarak size IŞİD’i sormak istiyorum. IŞİD hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Batur: IŞİD’i çok sofistike ve çok iyi düşünülerek, ayarlanmış bir oluşum olarak görüyorum. Irak’ta binlerce insanın ölümüne, binlercesinin göç etmesine, cezaevlerinde işkencelere uğramalarına ve mezhep çatışmalarına kadar yaşanan birçok olayın baş aktörü ABD’dir. Ama IŞİD çıktı ve biz bunların hepsini unuttuk. Bu örgütün birçok amaç için oluşturulmuş ve organize edilmiş bir yapı olarak görüyorum. IŞİD’in savaşçı kazandığı ve propaganda yaptığı yerler nerelerdi? Twitter, İnstagram, Facebook, Youtube üzerinden yaptı bunları. Bunların merkezleri de Amerika’dır. Bunların hepsi gözetleniyordu. IŞİD’i ortaya çıkaran nedenler aslında çok. Ben buna “bir taşla on kuş vurma operasyonu” diyorum.
Haberciler Ateş Altında
-Peki, Suriye’deki savaş hakkında neler söylersiniz? Savaşın gidişatı ile ilgili bir öngörünüz var mı? 
Batur: Şu aşamada bitsin isteyen yok gibi. Suriye bence bölündü. Bu federasyon olabilir konfederasyon olabilir, özerklik olabilir. Ama yekpare bir Suriye’nin olacağını düşünmüyorum. Suriye, bölgesel ve küresel güçlerin vekalet savaşlarını yürüttüğü bir bölge. Suriye üzerinden küçük ölçekli dünya savaşı sahneleniyor.
-İkinci bir kitap çalışmanız var mı? Ya da olacak mı?
Batur: Medeniyetin kurulduğu topraklarda modern çağın barbarlığı yaşanıyor. İnsanlar; ırklarından, dinlerinden, dillerinden, statülerinden dolayı öldürülüyor. Uygarlığın doğduğu topraklarda, insanlığın çuvalladığı, battığı bu zamana kadar olan süreci bir kurgu yapmak istiyorum. İkinci kitabımın teması büyük oranda bu olacak. Yani, “uygarlık burada doğdu ve uygarlık burada çöküyor.”
-Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Batur: Çağımızda ve coğrafyamızda, şiddet ve kan üzerinden politikaların yürütülmesi üzücü bir durum. Ama bu durum sadece ekonomik nedenli, petrol nedenli, ırk nedenli bir durum değildir. Halklar arasındaki eşitsizlik ve birbirlerine yönelik haksızlıkların dışarı yansımasıdır.

No comments: