Sunday, December 8, 2019

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE MEDYADA HABER FOTOĞRAFÇILIĞI



KEMAL BATUR İLE YENİ MEDYADA
HABER FOTOĞRAFÇILIĞI

Gazeteci Kemal Batur 2003 yılında II. Körfez Savaşı ile Irak'ın işgalini bir haberci olarak izledi. Orta doğu coğrafyasının bitmek bilmeyen kanlı günlerinin bir kesitine tanıklık etti, olanı biteni kayıt altına aldı. Bu kayıtlar, kuzey cephesinde (Musul, Kerkük, Süleymaniye) altmış iki günlük politik, diplomatik süreçler ile birlikte sıcak savaşı da irdelemektedir...
Musul Yanıyorken (Haberciler Ateş Altında) kitabı, genel olarak savaşın yıkıcılığı, zor yolu ile rejim değişikliğinin anlatımı iken özel olarak gazetecilerin basın aracının Musul'da, Baas milislerince silahlı saldırıya uğradığı anın belgesidir.
Kitabın içeriği bir habercilik belgesi olmakla birlikte, günümüzde Irak'ta ve özellikle Kerkük ve Musul'da yaşananların ne olduğunun ipuçlarını da barındıran bir çalışmadır.

Kemal Batur bu zorlu habercilik yolculuğunda dolayı, Habertürk TV tarafından 2003 yılında düzenlenen "Hande Mumcu" yılın basın cesaret ödülüne de layık görülmüştür.
90




      
etmektedir.
 



Kemal batur kİmdİr?
1972 yılında Bingöl merkeze bağlı Gözeler köyünde doğdu. İlkokulu burada okudu.ardından bingöl merkez ortaokulundan mezun oldu.lise eğitimini malatya yeşiltepe lisesinde tamamladı.1989-1990 öğretim döneminde marmara üniversitesi iletişim fakültesi radyo televizyon ve sinema bölümünü kazandı.1990 yılında henüz üniversite birinci sınıfta iken sabah gazetesinde gece muhabiri olarak çalışmaya başladı.sırası ile sabah, atv, kanal d, star tv, ntv ve flaş tv’de muhabir ve kameraman olarak çalıştı.2003 yılında abd’nin ırak işgalini sky türk televizyonu adına izlerken musul’da araçları tarandı.olayda mucize eseri can kaybı olmazken kemal batur elinden, mesut gengeç başından yaralandı.kemal batur 1994 yılından itibaren ortadoğu’da habercilik yapmaktadır.Türkiye, İran, Irak, suriye, lübnan, azerbaycan, kıbrıs ve Libya’da ki çeşitli haberleri yerinden izlemiştir.gazetecilik yaşamına freelance gazeteci olarak devam etmektedir.




Fotoğrafın başlangıcı
  Camera Obscura: Bir odanın ya da bir kutunun içine küçük bir delikten giren ışık; görüntüyü ters olarak içerdeki duvara yansıtır. Dışardaki görüntü ters olarak içerdeki kutu yada odanın duvarında oluşur. Ortaçağda, Irak’lı optik bilimcisi, Basra’lı El-Hasan (965-1038); güneş tutulmasını incelemek amacıyla Camera Obscura düzeneğine uygun bir kutu tasarlamış ve incelemesini bu kutu yardımıyla yapmıştır. Tarihteki bilinen ilk ve en ilkel fotoğraf makinesi olma özelliğini taşıyan bu kutu yüzyıllar sonra ortaçağ araştırmacı ve felsefecisi İngiliz

Roger Bacon’ın El-Hasan’a ait elyazmalarını bulup incelemesiyle Avrupa’ya taşınmıştır. Kimi kaynaklara göre 1214 kimi kaynaklara göre ise 1220 de doğup 1292 ye kadar yaşayan ünlü filozof Bacon hem ülkesi İngiltere de hem de tüm dünyada tanınmıştır. Onun elyazmalarıyla ayrıntılı biçimde tarif ettiği bu kutuyla ; 1420'li yıllarda Filippo Brunelleschi, daha sonraları da 1460-1472 döneminde İtalyan Leon Battista Alberti ve Leonardo da Vinci (1452-1519) de ilgilenmiş ve bu “Karanlık Kutu”dan yararlanarak cisimlerin görüntülerini yansıtmayı başarmışlardır. Giovanni Battista Della Porta (1538-1615) "Magiea Naturalis Libri IV" adlı eserinde “Karanlık Kutu”yu etraflıca anlatmıştır ve bu yüzden “Karanlık Kutu”nun ilk mucidi sayılır.
     1827 yılında Jacques Louis Daguerre' (1787-1851), Niepce’ye bir mektup gönderir. Daguerre özetle; aynı konuyla ilgilenip benzer deney ve çalışmaları bulunduğunu, ve bilgi paylaşımı içinde olmak istediğini iletmektedir. 1829 yılında ortak olmaya karar verirler. Gümüş iyodür üzerinde yoğunlaşıp çalışmalarına birlikte devam ederler. Ancak Niepce’nin 1833 yılındaki ölümüyle çalışmalarına tek başına devam eder. 
Daguerre, 1835 yılında yaptığı bir deneyde, civa buharı tuttuğu, gümüş iyodürle kaplı levhanın etkileştiğini gözlemledi. Karşılaştığı en önemli problem, pozlama süresinin uzunluğuydu ve bu sorunu da ancak 1837 yılında gümüş iyodürü deniz tuzu içerisinde eriterek pozlama süresini kısaltmayı başardı. Artık bakır bir levhayı gümüşle kaplıyor, ardından.gümüşlü tarafı iyot buharına tutarak gümüş iyodür meydana getiriyor ve Camera Obscura içinde de ışığa duyarlı bir hale gelmesini sağlıyordu. Daguerreotype diye isimlendirilen bu görüntülüme tekniğinde, özellikle detayları kaydetme kalitesindeki başarı çok etkileyiciydi. 1839 yılının 7 ocak günü, Jacques Louis Daguerre, bu buluşunu Fransız Bilim Akademisine sundu. 
Ve “FOTOĞRAF” 19 Ağustos 1839'da Fransız Bilimler Akademisinden Arago’nun yaptığı açıklamayla, resmen tüm dünyaya ilan edildi. Çeşitli gelişmeler ile makinelerin değişimiyle beraber günümüz dijital makinelerine geçiş yaptık. Bu süreçte fotoğraf yalnızca anı durdurmaktan çıkmış toplumsal sürece dahil olmuştur.
Fotoğrafın Sosyoloji ile ilişkisi
     Fotoğraf sanatı ile sosyoloji bilimi birbirinden ayrı konular olsalar da fotoğrafın bulunuşu ile sosyoloji kavramının adının konması aynı dönemlere rastlar. John Berger, 1839 yılında fotoğraf makinesini icat ettiği sırada sosyolojinin pozitivisti olarak bildiğimiz August Comte’un Pozitif Felsefeye Giriş kitabını tamamlamakta olduğu bilinen bir gerçektir. Fotoğrafın mucidi olarak bilinen Niepce’in Daguerre ile, Sosyolojinin ağababası olarak bilinen Saint Simon’un da August Comte ile birlikte çalışmaları vardır. Bu şen ortakları ayıran özellik Simon ile Comte’un anlaşmazlığı, Niepce ile Daguerre ikilisinden Nicepce’in 1832 yılında ölümü olmuştur. Yani fotoğraf ve sosyoloji birlikte dünyaya gelip birbirlerine yakın bir kaderi paylaşmışlar diyebiliriz.
     Sosyolojinin ortaya çıkış iddiası ile fotoğrafın iddiası farklıdır. Fakat sosyoloji küçüldükçe fotoğraf büyümüştür. Bu ters orantılı ilişkide en büyük pay sanayi kapitalizmidir. Endüstriyel kapitalizm sosyolojiyi parçalayıp küçültürken, fotoğrafı parçalayıp etkisini büyütmüştür.
     Fotoğrafın büyümesindeki en büyük nedenlerden birisi, fotoğraf makinesinin teknik gelişiminin oldukça hızlı ilerleyişidir. Toplumların tüketim hızı artıkça fotoğraf makinesinin teknik olanakları çoğalmış ve ilk günlerin ağır, hantal makinelerinin yerini hafif ve hızlı makineler almıştır. Gelişmiş fotoğraf makineleri, daha çok görüntüyü daha hızlı bir şekilde yayar. Ama kitle kültürü bu görüntüleri kendi içinde eritmeyi başarır. Böylece hiçbir işe yaramayan birçok görüntüden dağ gibi bir çöplük oluşur. 
Yirminci yüzyılın en büyük icadı olan internetle birlikte fotoğrafın etkisi daha da büyümüştür. Ama bu büyüme çift yönlüdür. Çünkü internetle bir yandan diğer kitle iletişim araçlarında bulunmayan birçok imgeye rastlanırken bir yandan da imgelerin tüketimi arttırıcı etkisi daha da yaygınlık kazanmaktadır. 
Fotoğrafın bu denli hızlı ve kontrolsüz gelişmesi fotoğraf sanatına ilgi duyan tüketim toplumlarını kötü biçimde etkilemiştir. Artık fotoğraf makinesi sosyal statü sağlayan bir meta haline gelmiştir. Fotoğrafçılık, toplumda popüler olmaya giden en kısa yol olarak görülüyor. İnsanların kalabalık olduğu alışveriş merkezleri, meydanlar gibi kamu alanlarında boynuna astığı fotoğraf makinesiyle ‘sanatçı’ edasında kendisine yöneltilecek gazeteci misiniz, fotoğrafçı mısınız sorularına muhatap olmayı bekler halde ortalıkta dolaşıyor.
     Yani büyüyen fotoğraf olup küçülen sosyoloji olmuştur. Bu olaydaki en büyük nedenlerden biri de kültürel gecikmenin bireyler üzerindeki çok yönlü etkisidir.

Bir propaganda malzemesi olarak ‘fotoğraf’: Naziler tarafından kullanıldı
 











     Fotoğraf kitle iletişim araçların genellikle bir çoğunda kullanılan kitleleri çeşitli alanlarla ulaşabilen bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.
 Fotoğraf icadından bu yana kadar fotoğraf ülkelerin siyasi ideolojilerini halka yansıtmada en etkili araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihi dönemlere baktığımızda fotoğraf siyasal ideolojinin propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Almanya da gelişen Nazi propagandası, Sovyet Rusya’sından gelişen Lenin sosyalist ideolojinin en etkili silahı fotoğraf olarak bilinmektedir.
     Fotoğraf mevcut siyasal ideoloji desteklemek için gazetelerde, dergiler teknolojinin gelişmesiyle de sosyal medya alanından oldukça yoğun kullanılmaktadır. Siyasi gücü, ideolojiyi kendi halkına ve rekabet ettiği ülkelere göstermeye çalışmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle kitle iletişim araçlarının çeşitlenip hızlı ulaşması dijital savaşları da medyana getirmiştir. Dünya siyasetine konu olan durum yazılara değil görsel boyutlara taşınmıştır.  Propaganda aracı olarak fotoğrafın yazılardan daha etkili, gören kişiler için daha akılda kalıcı ve anlam yoğunluğu fazla olduğu bilinmektedir.

Fotoğrafın en etkili olduğu dönem: Vietnam Savaşı



Vietnam, Kuzey ve Güney olarak ayrılmaya başlamıştı. Kuzey Vietnam komünist rejimine yakın olduğundan ve güneyi zorlamaya başlayınca Amerika, komünizmin yayılmasından endişelenerek Güney Vietnam’ın tarafını tutmuştur. Hep destek tam destek diyerekten de Amerika Vietnam’daki birliklerinin saysını artırmıştır. Ne zaman ki Kuzey Vietnam güçleri Amerikan üslerine saldırmaya başladı, Amerika da havadan bomba yağdırmaya başladı. Kısa bir süre sonra Amerika, Viet Kongluların ( Güney Vietnam’daki Komünist Gerillalar) bu şekilde durdurulamayacağını anlayarak, Amerikalılara yabancı ama Vietnamlıların doğal ortamı olan ormanlara dalıp Cu Chi Tünellerinin varlığından habersiz gerilla savaşına başlamıştır. Gün boyu süren bombardımanlarla yerin altındaki tünellerde saklanan Viet Konglular, bombardımanların gece durması ile Cu Chi Tünellerini elleri ile kazmaya devam ediyorlardı…Yerin altındaki yüzlerce kilometre uzunluğundaki Cu Chi Tünellerinden çıkan Viet Kongluların saldırıları karşısında yetersiz kalan Amerika, Viet Kongluların kazdıkları tünellerin üstündeki ormanlara gerilla, köylü ayrımına girmeden zehirli Portakal Gazı sıkmaya başlamıştır.
Her ne kadar işgal uzun sürmese de savaşın en önemli boyutu savaş gazetecileri ve fotoğrafçılarının haberleri ve görüntüleri batıya ulaştırması ile bütün milletler ayağa kalkar, en başta da 485Bin kayıp veren Amerikalılar.
Avrupa’dan Güney Amerika’ya milletler, topluluklar, başkanlar, öğrenciler… herkes protesto etmeye başlar. Beyaz Saray’ın zafer açıklamaları da bu fotoğraf ve belgelerle yalanlanmış oldu. İnsanı canavarlaştıran bu savaştan fotoğraflar Vietnam Savaş müzesinde tüm açıklığı ile sergilenmektedir…kesik başı elinde tutup fotoğraf çektiren, kafatasını tankına asan, tutsakları canlı canlı helikopterden ailelerinin gözü önünde aşağı atan askerler ve daha fazlası…
 
 Yazılı basın dönemi: 1990’LAr
Turgut Özal’ın Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığını kapsayan 10 yıllık döneme, ekonomide dışa açılma ve liberalleşme hareketleri ile Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki terör eylemleri damgasını vurdu. Bu dönemde yüzlerce gazeteci hakkında dava açılmış, binlerce yıl hapis istenmiş, sayısız gazete ve dergi yasaklanmış, yüzlerce kitap toplatılmıştır. Türk basınında araştırmacı gazeteciliğin öncüsü Uğur Mumcu ile Hürriyet gazetesi yazarı Çetin Emeç, karanlık güçlerce öldürülmüşlerdir. 1984’ten sonra “devletin güvenliğini zedeleyici yayın yapanlarla” ilgili davalar Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde görülmeye başlanmıştır. Gazeteciler Cemiyeti’nin raporlarına göre 1991 yılının ilk 11 aylık döneminde gazeteler ve gazeteciler hakkında 73 dava açıldı. 1991 yılında 77 gazete ve dergi toplatıldı. Toplatılma gerekçesi genellikle, “bölücülük ve sınıf farkı yaratma” oldu. Basın Konseyi’nin aynı yıl için hazırladığı raporda ise 21 olayda 44 gazetecinin saldırıya uğradığı belirlendi. 1992–1993 yıllarında öldürülen gazeteci sayısı 19’a ulaştı. 

     Turgut Özal döneminde yayın hayatına giren iki önemli gazete vardır. Bunlardan ilki Dinç Bilgin’in sahibi olduğu Sabah gazetesidir. Gazete, 22 Nisan 1985’te yayın hayatına başladı. Günaydın gazetesinin önemli isimlerini transfer eden gazete, kısa sürede tirajını artırdı. Gazetenin bu başarısında Rahmi Turan ve Zafer Mutlu’nun izledikleri yayın politikasının büyük etkisi oldu. Bol resim, büyük başlıklar, çarpıcı haberler, orta kültür düzeyindeki okuyucuların ilgisini çekebilecek yazılar, duygusal olaylar yayınlayan gazete, bazı dönemlerde Türkiye’nin en fazla satan gazetesi durumuna geldi. Bu dönemde Türk basını yapısal ve teknolojik bir değişime sahne olur. Cumhuriyet döneminde başlayan gazeteci-işverenler geleneği sona ererken medya organları basın dışı işverenlerin eline geçer ya da basından gelme işverenler gazetecilik dışı faaliyetlerle birleşerek gazeteciliğin zanaat dönemini kapatıp basında sanayileşme dönemini açarlar. Artık gazetecilikte temel amaç kamuoyunu bilgilendirmek değil, sanayinin ve piyasanın temel ilkesi olan arz-talep mekanizmasına uyarak daha fazla kâr etmektir. Basın kavramı yerine kullanılan “medya” kavramında sembolik olarak anlamını bulan bu değişim, hükümetle olan ilişkilerin yoğunlaşması, tekelci eğilimlerin güç kazanması ile devam eder. Bu dönemde Türk medyası ekonomik olarak dev teknolojik hamleler yaparken kendi sınırlı öz kaynaklarından çok, kamu bankaları aracılığıyla Hazine'nin kaynaklarından yararlanır. Geleneksel basın semti Cağaloğlu’ndan kent dışındaki İkitelli'ye taşınma ile ticari radyo ve televizyonların kuruluş tarihi, basın döneminden medya çağına geçişin kilometre taşı olarak kabul edilir. Bu dönem, basının medyaya dönüşme süreci olarak da ifade edilebilir.
Savaş Foto-Muhabirliği
Son zamanlarda haber örgütlerindeki değişim ve ticarileşme, savaşların değişen doğası, teknolojik değişimler olarak sıralanabilecek bir dizi değişim savaş muhabirliğinin yapılma biçiminde değişime neden olmuş ve eskisinden daha önemli hale getirdi.
Haberciliğin büyük medya holdinglerinin ve medya sahipleri ve hissedarlarının kar amaçlı etkinliklerinin önemli bir parçası haline gelmesi ve görüntünün gücüne dayalı televizyon haberciliğinin haberin yapılma biçimine baskın hale gelmesi, çarpıcı görüntü sağlayan haberleri yani şiddet olayları, savaşlar, felaketler gibi olayları öteki günlük olayların karşısında önemli kıldı. Televizyonun ardından gitmeye zorlanan basın da buna uyum sağladı. Böylece savaş muhabirliği önemli hale geldi. ki tarafı olan ve taraflardan birinin galibiyeti ile sonuçlanan geleneksel savaşlar yerine, belirsiz, düşük yoğunluklu, iki profesyonel ordu arasında değil de askerler, siviller, geçici gruplar arasında sürdürülen, katılan tüm tarafların fiziksel ve ahlaki olarak yıpranmış olduğu yeni tür savaşlar, savaş muhabirliğinin yapıldığı çevreyi değiştirdi.
Bunlar olurken savaş muhabirlerinin statülerinde de bir değişim yaşandı. Doğrudan bir basın kuruluşuna bağlı savaş muhabirleri yerine, serbest ve iş başına çalışan savaş muhabirlerinin sayısı arttı.
Teknolojik gelişmeler ise bir yandan savaşın daha dinamik ve çarpıcı bir biçimde görüntülenebilmesi ve çok hızlı bir şekilde aktarılabilmesini sağlarken diğer yandan da, savaş muhabiri dışında çatışma bölgesinde yaşayan bireylerin hepsini görüntü alan, fotoğraf çeken, yazdıkları haberleri elektronik olarak tüm dünyayla paylaşan yurttaş gazeteciler haline getirdi.
     Foto muhabirlerinin çalışma ortamını da oluşturan, savaş olgusuna yönelik düşünceleri de ortaklık göstermektedir. Buna göre savaş olumsuz ve sona erdirilmesi gereken bir olgudur. Foto muhabirleri; savaş alanlarında özellikle savaşın birincil derecede kurbanları olan sivil halk, özellikle de kadın ve çocuklar konusunda çekimlerde bulunduklarını; fotoğraf çekmekteki amaçlarının ise savaşın olumsuz taraflarını diğerlerine göstererek savaşların son bulmasını sağlamak olduğunu belirtmişlerdir. Bu açıdan hümanist perspektifle, barış için gerçekleştirilen bir savaş foto muhabirliğinden bahsetmek mümkündür. Savaşa ilişkin görüşler, foto muhabirlerinin savaşlarda etik değerler gereği olarak ilk planda barıştan yana olmaları gerektiği görüşüyle örtüşmektedir. Foto muhabirlerinin etik değerler konusunda hemfikir oldukları diğer konular ise şu şekilde özetlenebilir: Çekim öncesi ve sonrasında kesinlikle fotoğraflara müdahalede bulunmama; var olanı fotoğraflama, tarafgirlikten kaynaklı bir fotoğraflamama durumuna karşı olma; belirli bir tarafa yönelik propaganda ya da manipülasyonda bulunmama; sansür ve otosansürden olabildiğince kaçınma. Foto muhabirleri, savaşlarda yer değiştirmeden kaynaklanan hayati risk ve birçok yerde aynı anda bulunmanın imkansızlığı gibi nedenlerden dolayı sorunlar yaşandığını; bu anlamda tanımlanacak bir tarafsızlığın ise gerçek dışı olduğu konusunda ortak görüşe sahiptirler.

Teknoloji ile Haberciliğin Dönüşümü
11990’lı yılların ortasında internetin yaygınlaşamaya başlaması ile portallar hayatımızda iyiden iyiye yer etmeye başlamıştı. Genişbant bağlantı o kadar yaygınlaşmadığı için yazı ve düşük boyuttaki görseller başta olmak üzere haberler de portallar sayesinde hızla tüketilmeye başlandı.Haberciliğin dönüşümü yavaş yavaş başlamıştı. Gazetelerde bir gün öncenin gelişmelerini öğrenmeye alışmış internet kullanıcıları herhangi bir gelişmeyi anında takip eder hale geldiler. Gazeteler de web siteleri ile bu yarışa katılmaya çalıştılarsa da genişbant bağlantının hızla yaygınlaşması, kullanılan cihazların yeteneklerinin akıl almaz derece artması sonucu her zaman daha hızlıyı, daha fazlasını almaya alışmış okurların ihtiyaçlarını karşılayamadılar. Günümüzde hala çeşitli teknik ve editoryal hileler ile trafiğini arttırmaya ve çalışan geleneksel gazete web sitelerinden öte teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanan başarılı dönüşümler ve bağımsız girişimler yaygın olarak kullanılıyor. Artık mobil cihazları ile istedikleri yerden kelimeler, görseller ve canlı video yayınları ile okurlar da aynı zamanda haber üretir hale gelmiş durumda. Mobil bağlantı hızlarının artmaya devam etmesi ve cihazların yeteneklerinin artması türetici (üreten ve tüketen hedef kitle) kitlenin de yeteneklerini arttırmaya devam ediyor. Bugün Periscope’u açtığınızda binlerce canlı yayını izleyebilir, Reuters TV mobil uygulaması ile global haberleri TV’nin çok daha keyifli hali ile izleyebilirsiniz. Sadece istediğiniz kaynakları ve başlıkları reklamdan arındırılmış şekilde sunan binlerce mobil uygulamadan muhtemelen birini kullanıyorsunuzdur. Geleneksel gazetelerin web sitelerinde çıplaklık ve artık kabul görmeyen kelime oyunları yerine çok daha inovatif* dönüşümlere imza atması gerekiyor.
* İnovasyon ve İnovatif Düşünce; İnovasyon (yenilikçilik-yenilik) kavram olarak, hem bir süreci hem de bir sonucu (yeniliği) ifade eder.



1972 yılında bingöl merkeze bağlı gözeler köyünde doğdu. 

No comments: